Followers

Thursday, March 2, 2017

Çağın Anne Babalarının Hastalığı Kaygı

Eskiden hayat daha kolaymış galiba. Mesela şu an yaşadığımız vesveseli ruh halini annemin yaşadığını düşünmüyorum. Ben bizim eve en yakın devlet okuluna gitmiştim "İlhami Ahmed Örnekal"  sınıfımız 66 kişiydi, sıralarda 3 kişi otururduk. Ben solaktım, öğretmen sürekli sınıf oturma düzenini değiştirir beni de en sola koymayı unuturdu, "Öğretmenim..." diyecek olurdum, bakmazdı bile. Bir kere görse sertçe "Geç, nereye istiyorsan" derdi, geçerdim. Sürekli yanımdakiyle dirsek kavgası yaptığımdan pek bir mutsuz gelirdim okuldan. Hatta bu konuyla ilgili çok komik bir anım da var ama onu sonra anlatırım. Neyse ki ilkokul kavga dövüş bitti, ortaokula geldiğimde annem yakın bir arkadaşını aradı dedi ki "Sizin kız hangi okula gidiyor? Hani İngilizcesi iyi diyordun." neyse annemin arkadaşı da "Marmara Koleji" dedi ve benim kaydım Marmara Kolejine yapıldı. İngilizcesi de iyiydi gerçekten.  Lise sınavlarında da  "çalış valla, bir de liseyi özelde okutamam" dediler tamam dedim gittim bir Anadolu Lisesine. Sonra üniversite, sonra iş hayatı. Bizim eğitim hayatımız böyle şekillendi.

Şimdi bakıyorum da, Ada'ya anaokulu ararken yaşadığımız stresin on da birini, annem benim tüm eğitim hayatım boyunca yaşamamıştır. Yok sosyal aktivitesi var mı? Eğitim anlayışı nasıl? Yarış atı mı? Haftada kaç saat İngilizce dersi var? Gezileri nerelere düzenliyorlar? TEOG başarısı nasıl? vıdı vıdı bir sürü soru.
Ben böyle dediğimde annem hemen sitem eder. "Tabii, hiç bakmadık biz sana. Bizim zamanımızda da şöyleydi, böyleydi." der durur. Ama o ne kadar kabul etmese de farklıydı o zaman. Bu kadar seçenek yoktu, ilkokulda İngilizce öğreten okul hiç duymadım, yada varsa herhalde bir elin parmağını geçmezdi. Genelde herkes evinin en yakınındaki devlet okuluna gönderirdi çocuğunu, sınavların isimleri bile daha basitti "Anadolu Lisesi Sınavı" "Kolej Sınavı" şimdiki gibi "TEOG" "SBS" "YGS" gibi her yıl isim değiştiren uzaysal isimli sınavlar değildi. Hafta sonu atölyesi, yüzme dersi, paten dersi gibi düzenli çalışmalara katıldığımı da hatırlamıyorum.
Bizim kuşak anne babalar sürekli kendini yenileme ihtiyacı hissediyor, mesela annemlerin kitaplığında hiç "çocuk psikolojisi", "çocuk nasıl yetiştirilir?", "mahallenin en mutlu çocuğu" tarzında kitaplar görmedim. Onlar mı çok iyi çocuk yetiştiriyordu, yoksa biz mi acemiyiz bilemiyorum böyle düşününce. Kitaplığının 5 rafını çocuk yetiştirirken ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm kitaplara ayıran ben mi haklıyım? Yoksa bu konuda sadece kendi içgüdülerini rehber edinen anne babam mı haklı?
Biz galiba okuldaki didişmelerin, kanayan dizlerin, kalabalık sınıfta kaynayan sesimizin, bizde olan ama hiç keşfedilemeyen yeteneğimizin acısını çıkartmak yada çocuğumuz bizim tekrarımız olmasın istiyoruz. Tabii bu düzen de bizim endişemizden besleniyor ve tercihler arasında boğuluyoruz sonra endişeli çocuklar yaratıyoruz ama bu da bizim çağın anne babalarının hastalığı.





No comments:

Post a Comment