Followers

Saturday, May 23, 2015

Annelik ev işi Değildir!!!

Yazılarımda olabildiğince veryansın etmemeye gayret ediyorum. Ama bir süredir günlük koşuşturmaları yaparken, aklımda taşıdıkça sinir katsayımı arttıran düşünceler belirmeye başladı. Mesela sabahın altısında Ada uyandığında, banyoya girdiğimde gözüme çarpan kirli çamaşırların neden hep beni beklediği, boş sürahiyi neden hep benim doldurmam gerektiği, çocuğun ilacının verilmesi, yemeğinin hazırlanması, doğum günü organizasyonu, mekan seçimi, Ada'nın arap saçı gibi olmuş saçlarının taranması, banyo yaptırma seansları, yuvaya giderken çantasının hazırlanması, mutfakta birike birike dev bir dağ haline gelen bulaşıkların sadece benim gözüme çarpması, bir tarafı toplarken adanın elindeki "tutkalla" mobilyalara post it yapıştırma çabalarını benim engelliyor oluşum, ve bu gibi bütün ıvır kıvır atraksiyonların baş kahramanının ağırlıklı olarak benim olmam sinirimi bozuyor.
Evet anneyim ama aynı zamanda yeni kurduğum atölyeyle uğraşıyorum yani çalışıyorum. Evet hani özel sektörde çalışanların meşhur bir kelimesi vardır "şapka". Kaç şapkam var? bir sürü ama hangisini adam gibi takıyorsun dersen hiçbirini diyebilirim. Bir İnsan dörde bölünebilir mi? yada dörde bölünürse yaptığı işten hayır beklenebilir mi? Şapka dersen bende şapka çok "Anne", "Eş", "Çalışan Kadın", "Evlat" evet bu şapkalar çocuğu olan bütün kadınların taktığı ortak şapkalar belki. Peki bu şapkaları takarken biz ne oluyoruz? Benim sorduğum sadece "evlat" ve "öğrenciyken" bir anda değişen ne oluyor? Evet sorumluluklar artıyor ama peki biz nereye kayboluyoruz. Mesela krem rengi pantolonuyla, kahverengi kazağını uydurmaya çalışan kadın nerede, saçına şekil vermek için 1 saat zaman harcayan kadın nereye gitti? Bence şimdi o kadın şaçını yıkayabildiğine şükrediyor halde. Evet o benim.

Erkekler çocuk doğduktan sonra iki gün babalık izni yaparken, annelerin izni neden daha uzun. Annelik daha mı fazla?  Babalık daha mı kolay? Peki öyle mi olmalı, tabii ki değil.  Evet söyleniyorum hala da söylenmekteyim, yanlış anlaşılma olmasın eşim bana çok yardım etti. Kızım doğduktan sonra herşeye çok yardımcı oldu, yıkadı, altını değiştirdi ben süt sağdım, o biberonla içirdi, geceleri de  kalktı. Aslında biz ebeveynliği ortak bölüştük, ama değişen diğer şeyler bocalama ve o yetersizlik hissi çığ gibi büyüdü. Sanırım kızım doğduktan sonra "pospartum depresyonu" geçirdim. Bir gecede göğüs pompası, alt bezi, biberon, sterilizatör, göğüs pedi, emzirme sütyeni, ve bir sürü ıvır zıvır şeyi kullanma yetisi kazanmıştım. Hayatımdaki en önemli şey "çocuk kakasının ideal rengi" olmuştu. Saçımı tarama fırsatı bularak, bakımlı gözükmeye çalıştığım günlerde adanın gözüme bile kaçan "fışkırıklı kusmasıyla" kusmuklu kıyafetler kreasyonunun baş designerı olarak etrafta dolaşıyordum. Evlendiğimizde Büyük ev tutmayalım ne yapıcaz diyen ben evlere sığamaz olmuş, bir de bu kadar değişikliğin üzerine ev ahalisine bakıcımız da eklenince ben iyice keçileri kaçırmıştım. 
Kızım şimdi üç buçuk yaşında, o garip duygu durumunu atlatmış bulunmaktayım. Ama yine de çığlık atsam iyi gelir mi acaba diye düşündüğüm zaman dilimleri az değil. Annelik, sadece annelik olarak kadınların omzunda değil çünkü, anne aynı zamanda okulda veli, anne aynı zamanda doğum günü organizatörü, aynı zamanda "çalışan anne", aynı zamanda aynı o reklamdaki gibi ayakkabı bağlayıcı, aşçı, kek yapıcı..  Mesela neden "çalışan anne" diye kavram varda "çalışan baba" diye bir kavram yok. Annelerden çalışması mı beklenmiyor, yoksa babalardan "bir babalık yapıp çocuğa bakması mı?"Yazdıkça aklıma geldi, ilkokuldayken okuma bayramında bir skeç vardı neden "anavatan var da, babavatan yok?", neden "anayasa var da babayasa yok?" , niye "Ana gibi yar, bağdat gibi diyar olmaz" demişler de baba dememişler falan filan diye gidiyordu bu skeç. Çocuk aklımla sadece dudaklarımda tebessümden ileri gidemeyen bu cümleler şimdi mihenk taşları gibi hayatımın odak noktasındalar. Evet kadınlara annelik diye yüklenen bir sürü sorumluluk aslında annelik değil resmen "iş" hatta "ev işi". Ve bu ev işi yalnız kadının değil aynı zamanda "erkeğin de işi". Peki tüm bunlar kadının poposuna kampana gibi neden takılmış derseniz bilmiyorum, EZOP mu desem, Andersen mi? Yada suçlu tamamen biz miyiz. Alışveriş merkezlerinde çocuk bakım odasına sadece kadınları sokan zihniyet mi? Yedi cücelerin çamaşırlarını yıkayarak hayata tutunmaya çalışan "Pamuk Prenses" mi yoksa bize bunları yaptıran.

Doğum İzninden Dönüş ve Mobbing

İş yerinde bence en çok mobbing'e uğrayan doğum izninden dönen kadınlar. Sizin o işten uzak kalmak isteyip de, zırt bırt şirketten gelen telefonlar yüzünden uzak  kalamadığınız,  ama çalıştığınız şirketin sizin çok uzaklaştığınızı ve ruhen nirvana'da olduğunuzu düşündüğü o zamanlar en çok mobbing'e uğradığınız zamanlar. İşe döndüğünüzde çocuğu olmayan yöneticiniz varsa çocuğum "anaflaksi geçirdi deseniz bile" Haa öyle mi diye cevap alır, üstüne yarın ki toplantıda kullanılacak sunumda şirket logosunun border' ının mor olması gerektiği geri bildirimini alırsınız. Siz yokluğunuzda gelen 10.000'inc e-postanızı kontrol ederken, sizinle aynı işi yapan iş arkadaşınız sizin yokluğunuzda en yoğun dönemi geçirdiğini, ve en zor kapanışları yaptığını ve sizin o dönemde olmadığınızı sigara molasında yöneticinize üstüne basa basa anlatmaya başlamıştır. Siz dün gece 12 kere kalkan çocuğunuzu avutmuş olmanın uykusuzluğu ile gözünüzü açık tutmaya çalışıp, aynı zamanda sütyeninizdeki pedin süt sızdırmaya başladığından endişe ederken, iş arkadaşınız toplantılarda harikalar yaratıyordur. Unutmayıın,
Anne olduğunuz için daha çok odak noktasındasınız, henüz çocuğu olmayanlar, yada önceliğini sadece iş olarak tanımlayan insanlar tarafından karalanmaya başlarsınız. Aldığınız izinler daha çok göze batar, sizi defalarca yüz üstü bırakıp giden bakıcınız yüzünden evden çalışmak zorunda kalmanız bile lakaytlık olarak yorumlanabilir. Üzülmeyin, ve derhal gözünüzün yaşını silin, yalnız değilsiniz. Ben bunların hepsini yaşadım ve eminim bunları yaşayan milyonlarca kadın var. İşin garip yanı, bence mobbing kadınlara en çok kadın yönetici tarafından uygulanıyor. Çünkü karşınızdaki insan sizi, eğer çocuğu yoksa sadece hemcinsi olarak değerlendiriyor, ama aslına bakılsa o eve gidince ayaklarını uzatıp televizyon seyredebilirken, siz kapıdan girince, saklambaç oynuyorsunuz, çocuğunuza banyo yaptırıyorsunuz, akşam yemeğini yediriyorsunuz, yatarken kitap okuyorsunuz, okul çantasının içindeki iletişim defterine göz atıp, öğretmene bir şeyler yazıyorsunuz, sabah "okula gitmicem" krizleriyle uğraşıyorsunuzdur. İşlerinizi tam anlamıyla yapsanız da olmaz, yok yaranamazsınız.

 Bir diğer yönetici versiyonu da çocuğunu bakıcıya emanet edip gözünü kapayabilen ve işini hayatının odak noktası haline getiren kadın versiyonudur, bu versiyon çocuksuz yöneticiden daha beter olmakla beraber, kendi doğrularını dikte etmeye bayılır. Çocuk havale geçiriyor galiba diye arayan bakıcıya " portmantonun üstünde para var alıp doktora götür sonra beni ara" diye dönen tiptir bu. Sizin çocuğun ateşi 39 olmuş mesaiye kalmasam evden devam etsem paniğiniz onun için yersizdir, gereksizdir. Çocuktur hastalanır, önemli olan iştir. Bu yönetici türü, sizin şirketin gece 02:00 de biten şirket event'lerine katılımızı bekler. "Çocuğum...." ile başlayan laflar bahane kabul edilir. Günlerce mesai yapıp yaptığınız işler, bu tip bir yöneticinin bir virgül eklemesiyle onun işi olur, şirkette öyle lanse edilir. Anne olmak kolay değildir, velhasıl savaşmayı, yaşamını düzenlemek için yeni yollar bulmayı gerektirir. Tüm annelerin anlayışlı, annelik adına aynı değerleri paylaşan, empati yeteneği olan insanlarla karşılaşması dileğiyle.



Saturday, May 9, 2015

Alerjik Çocuk ve Okul

Kızım Ada alerjik bir çocuk. Bu yüzden canı ne çekerse yiyemiyor, onun yiyemediği şeyleri biz yanında yersek canı çekiyor, huysuzlanıyor. Küçükken alerji konusu daha kolaydı ama şimdi ne yediğimiz onu çok ilgilendiriyor. Tabii bir de bu yıl okula başladı. Evde nispeten bu durum idare edilebiliyor bile olsa okulda zor. Bir çok forumda, anne çocuk bloglarında bu soruyu gördüm. "Süt alerjisi ve çoklu gıda alerjisi olan çocuklarınız okula başladığında ne yapıyorsunuz?"
Evet çok yerinde ve mantıklı bir soru bu. Çünkü konuyla hiç alakası olmayan birine benim çocuğumda süt alerjisi var dediğinizde, sadece süt içemediğini sanıyor. Bu nedense çok düz mantık düşünülüyor. Oysa süt alerjisi olan bir çocuk, içinde süt proteini olan hiç bir şeyi yiyemez tereyağ, yoğurt ,süt ,peynir ve dana eti tüketemez. Dana etinde de süt proteini bulunur, süt danası lafı nereden geliyor bir düşünmek lazım.  Bu sadece süt ürünü alerjisi olan çocuk için geçerli tabii. Eğer benim kızım gibi hem süt hemde diğer besinlere alerjisi varsa yani çoklu besin alerjisi bu liste uzar da uzar. Peki okula giden alerjik çocuklar ne yapıyor? Bu durum nasıl idare ediliyor?
Biz okula kayıt yaptırırken bu konuyu konuşmuştuk nasıl idare edeceğimizi kaba taslak da olsa belirlemiştik. Ama yine de benim tavsiyem bu konuyu kaba taslak bir halde bırakmayın en ince detayına kadar konuşun.
 Sabah kahvaltısına götürmüyorum kızımı her gün 30 dakika geç gidiyoruz bu yüzden. Çünkü kahvaltıda hep peynir, süt vs oluyor, kahvaltısını evde yaptırıp öyle götürüyorum okula. 
Ada'nın okulu bir catering firması ile çalışıyor. Okulun aylık menüsü daha önceden belli oluyor ve mail adresimize gönderiliyor. Ben okulumuzun iletişim sorumlusundan rica ederek firmanın menüdeki süt proteini içeren gıdaları işaretleyerek göndermelerini sağladım. Böylece menüde süt proteini olan gıdaları görüp onların aynısını yada benzerlerini evde yapıp sefer tası usulü okula her gün götürüyorum tabii bu çok zor bir iş.  Bana gönderdikleri işaretli menüde içine süt proteini girmeyen hiç bir şey yok neredeyse çünkü tüm yemekler tereyağı ile pişiyor.  Mesela balık oluyor bazen o zaman evde bir şey hazırlamıyorum. Böylece çok az da olsa yemek hazırlamadığım günler olabiliyor ama bir iki defa okulda sabah haber verilen menü değişikliği oldu o biraz sinir bozucuydu. Mesela balık var diye bir şey hazırlamadım ama menü tereyağlı iskender ve pilav olacak şekilde değiştirildi.  
 Öğle yemeği için okul menüsüne benzer yemekler yapıyorum ama bazen menüde döner oluyor, ben köfte koyuyorum ne yapayım. Bir de ikindi menüleri var, burada sabit olan şey hep bir koca bardak süt, yanında poğaca, tost, pizza dilimi, enerji barı, grissini, börek, kek gibi sürekli değişen gıdalar oluyor. Bazen ikindiyi yetiştiremeyip, grissini alıp yolladığım oluyor itiraf ediyorum. Bir gün ikindi öğünü için kek yapamamıştım bana niye tabak vermiyorsunuz diye ağlamış okulda çok üzülmüştüm. En korktuğum şey öğretmenleri görmeden arkadaşının ikram ettiği süt içeren bir şey yemesi, okulu da tembihledim bu konuda. Ama Ada alerjisinin çok farkında bir çocuk, bir şey ikram edildiğinde benim alerjim var onu yiyemem deyip kendi geri çeviriyormuş, öğretmeni bizzat söyledi bana. Tabii bazen arkadaşları pasta yerken o yiyemiyor, pizza yapma etkinliği yaptıklarında yaptığı pizza'yı yiyemiyor eminin üzülüyordur ama alerjik yapacağımız bir şey yok. Evet üzücü ama çok da dramatize etmemek lazım hayatta, sağlıklı ve sonunda atlatacağı bir alerjisi var.

 Alerji konusunda Doktorumuz Fügen Çulluoğlu. Bize Ada hiç süt içmediği için yada alerjisi olduğu besinleri hiç yemediği için tadını bilmediğinden canı çekmez demişti. Ama yine de onun yiyebileceği şeyleri pişirin dedi, bende dana etiyle hazırladığım yemekleri kuzu etiyle yaptım isterse yiyebilsin diye. Küçükken pek sorun olmuyordu ama şimdi yediğimiz her şey çok ilgisini çekiyor ve ben bundan yiyebilir miyim diye soruyor, o yüzden yiyemeyeceği şeyleri onun önünde yememeye çalışıyoruz. Yada o yattıktan sonra yemeğe çalışıyoruz. Alerjiyle hayat  ve alerjiyle okul şimdilik böyle bizim için.


Bizim Alerji Hikayemiz

     Ben alerjik bir çocuk annesiyim. Hikayemiz kızım Ada 5 aylıkken başladı. Aslında belki 4 aylıkken ama biz farkına varamadık. Kızımı hiç emziremedim, bir gün bile. Anne sütünü hep sağarak verdim. Onlarca göğüs pompası denedim, sırf daha çok süt verebilmek için. Evime gidip gelenlerin sağmakla olmaz bu iş demesine rağmen, devam ettim. Sağdığım sütü biberona koyup veriyorduk ama sürekli fışkırma şeklinde kusuyordu. Kusmadan beslediğimiz günler bir elin parmaklarını bile geçmeyecek kadardı. Biberonu da eliyle itiyor yada ağzını diğer tarafa çevirip verdiğim sütü reddediyordu. 4. ay kontrolümüzde kilo almamıştı,  doktorumuz mama önerdi ama "mama" dendiğinde nedense tüylerim diken diken oluyordu. Anne sütü varken mama vermeyi içime hiç sindiremedim. 1 ay boyunca doktorumuzun önerisine uymadan sadece sağdığım sütü verdim. 5. ay kontrolümüzde Ada hiç kilo almamıştı, bu bizim kilo almadan geçirdiğimiz 2. ayımız olmuştu. Ben de önerisini dinlemediğimi sadece anne sütüyle devam ettiğimi doktorumuza itiraf etmek zorunda kaldım. Hemen Milupa muhallebi başlamamızı önerdi. 
      Bahsettiğim 5. ay kontrolünde muayenehanenin bekleme odasında bir anne vardı en son "mamayı verdim ama süt alerjisi oldu offf" dediğini duydum. Sonra biz girdik içeri ve o annenin  o cümlesi sanki bizim de başımıza aynı şey geleceğini hissettirdi neden bilmiyorum ama çok derinden hissettim bunu. Sonra bizde mamamıza başladık ilk günler harikaydı,  Ada'nın karnının doyduğunu hissediyordum, biberonu görünce heyecanlanıyordu, elleri ayakları bir dakika durmuyor etrafa gülücükler saçıyordu. 23 Nisan günüydü, o gün çalışmıyorduk ve bir iki saatliğine eşimle dışarı çıkabilme imkanı bulmuştuk, Ada'yı bakıcımıza bıraktık, 1 saat sonra telefonumuz çaldı Ada'nın mamayı istemediğini çığlık çığlığa ağladığını ve vücudunun her yerinde kırmızı lekeler çıktığını söyledi bakıcımız. Eve koştuk, hemen doktorumuza gittik ve o gün doktorumuz süt alerjisi tanısını koydu. 
      Sürekli gittiğimiz rutin muayenelerini yapan doktor dışında alerjisi için bir doktor aradık. Neler yapmamız gerektiğini bilmiyorduk. Alerji Uzmanı bize benim süt, ekmek, makarna, pirinç, domates, dana eti ve şarküteri ürünleri başta olmak üzere bir sürü besini tüketmemem gerektiğini söyledi çünkü süt dışında da alerjileri olabilirdi Ada'nın. Anne sütü verdiğim için benim sütümden de ona geçiyordu tüm bu gıdalar. Dediklerini yaptım, yiyebileceğim şeyler çok sınırlı olduğundan bütün günü çorba ve suyla geçiriyordum ama tabii bu diyetle sütüm iyice azaldı. O sırada doğum iznim de bitmişti ve işe yeni dönüş yapmıştım. İş stresi de eklenince benim süt birden kesiliverdi. Ada' yı sadece 5,5 ay emzirebildim.. O kadar çabama rağmen yine de bu konuda içim hep cız eder ve bu konu aklıma geldikçe içim burkulur.
    Alerji ile yaşamaya başlamıştık, hayatımıza önce pregomin AS adlı o mama girdi. Ada tadını hiç sevmedi önce pekmezle, sonra starbucks'tan aldığımız vanilya şurubuyla denedik ama nafile denemeler oldu. 1 hafta sonra hiç bir şey karıştırmadığımız pregomin'i içmeye başladı ama bu sefer'de biberonu reddediyordu. Herhalde alerjisi olduğu o sütü içirdiğimiz için yine vereceğimizi düşündü bilmiyorum. Biberonu hep reddetti, bizde biberonu Ada 6-7 aylıkken hayatımızdan çıkardık. O su gibi mamayı kaşık kaşık içirdik Ada' ya. Bu sefer yine ağız çevresinde kırmızılıklar gördük anladık ki metal kaşık da alerji yapıyor, bu sefer plastik ve silikon kaşık kullanmaya başladık. Her 6 ayda bir kontrolümüzde Ada' nın alerjisi geçer umuduyla doktora gittim ama geçmedi bir türlü. Daha sonra pregomin mama'yı da reddetti kızım baktık ki içeriğine hindistan cevizi aroması koymuşlar bu sefer Neocate mamaya geçtik. Kızım şimdi 3,5 yaşında hala süt alerjisi devam ediyor, hala reflüsü var ama artık dana eti, domates, limon ve pirinç yiyebiliyor buna çok seviniyorum. Elbette zamanla diyeti açılacak ve alerjisi geçecek biliyorum. Bu hem çocuklar hem de anneler için zor bir süreç sadece nasıl bir süreçten geçtiğimizi anlatmak istedim.