Followers

Friday, September 19, 2014

Yetenekleri Keşfeden Okullar

Ada'yı yuvaya vermeden önce bir sürü okul gezdik. İnternetten araştırma yaptık. Ada yuvaya gideceği için kriterlerimiz, çocuğunu ortaokula veren bir veliden farklıdır eminim. Çünkü ben çocuğumu göndereceğim yuvada, öğretmenlerin gerçekten ilgili olduğu, doğru dürüst şeylerle beslendikleri, her hava şartında bahçeye çıkarıldıkları, çocuklara yılsonu gösterisi stresi yaratmayan, oyuna doydukları bir yuva şartını aramıştım. Evet yuvada ingiliZce de öğreniyorlar, şarkı söylüyorlar, drama, güzel sanatlar gibi branş dersleri de var. Her gün Ada'nın çantasına koyduğumuz veli iletişim defterine bir şeyler yazılıyor. Biz de okuduğumuzu belirtmek için paraf atıyoruz, yada bir ricamız varsa belirtiyoruz. İki hafta okulun etrafımda takıldım, çok şükür ki Ada'da bir adaptasyon sorunu olmadı. Ama çocuğunu ilk defa eğitim hayatına sokan bir veli olarak, ne yapıyor, neler öğreniyor, neye yeteneği var diye merak ettim.
Evet çocuğum neye yetenekli? Bunu soruyorum, çünkü sevdiği, yapabildiği şey neyse bir an önce yapmaya başlasın istiyorum, geç kalmasından, onun yeteneğini, potansiyelini ortaya çıkaramamaktan, yeteneğini görememekten ölesiye korkuyorum. Mutsuz bir insan olmasından, yaptığı yanlış bir tercih yüzünden, ömrünün sonuna kadar yaptığı yanlış seçimin bedelini ödemesini istemiyorum. Maalesef ülkemizde spora, sanata gerekli destek verilmiyor. Yurt dışında spor ve sanat eğitimi çok küçük yaşlarda başlarken, bizde çocuklar geç başlatılıyor yada çocuk bir yol ayrımına sokulup ya dersin ya da gitarın deniliyor. Aslında seçme hakkı bile verilmiyor çoğu kez. Dersine öncelik vereceksin, gitarını yatağın altına koy diyen veliler çoğunlukta. Ben öyle düşünmüyorum ama önümde zebellah gibi dikilen eğitim sisteminin karşısına donkişot gibi dikilmek ne kadar mantıklı? Eğitim sistemine direnip, çocuğun hayatını mahvetmiş mi olurum? Sorular beynimde dönerken. Okulda öğretmenlerin veli iletişim defterlerini saat 10:30 da yazmaya başladıklarını gözlemliyorum. Saat 09:00 da okula başlayan bir çocuk bir buçuk saatte ne kadar gözlemlenmiştir ki. Ne kadar farklılık yaratmıştır bu küçük zaman diliminde. Çocuğum müzik dersindeyken, onun defterini doldurmaya çalışan öğretmen ne kadar ilgili olabilir. Ne kadar farklı olduklarını söyleserde, okullar, öğretmenler yetenekleri keşfetmiyor, keşfedemiyor. Bizim eğitim sistemi aslında tam bir dostlar alışverişte görsün parodisi. Maalesef :(

Thursday, September 18, 2014

Misafir Gelmiş, hoşgelmiş!!

Yaklaşık bir aydır evimizin önünden ayrılmayan kocaman bir kedimiz var. Ada ismini "Fadik" koydu. Fadik çok uysal, kendini sevdirmeyi çok seviyor. Eğer sevmesek bile koca kafasıyla gelip bize tosluyor ki sevelim. Fadik bahçeye alışmışken Ada evin kapısını açıp açıp Fadik'i içeri alıştırmayı başardı. Artık Fadik'te aileden biri oldu derken, aklımıza bu yeni durumu doktorumuza danışmak geldi. Malum Ada'nın çoklu gıda alerjisinin, solunum yolu alerjisine dönüşme riski var. Önce Ada'nın rutin kontrollerini yaptırdığımız doktoru Nesim bey'e danıştık.  Nesim bey kedi, köpek gibi hayvanları beslemenin çocukların sosyal gelişimi açısından iyi olduğunu, bunu desteklediğini ama kediyi içeri aldığımızda Ada'nın gözlerinde yaşarma, yada hapşırma oluyorsa kediyi evde beslememizin doğru olmadığını söyledi.. Biz bu habere sevinmişken Ada'yı alerjisi için götürdüğümüz doktoru  alerjik reaksyona neden olabileceği için kediyi içeri almamamız gerektiğini söyledi. Bizde Ada'ya fadik için bahçeye bir kulube yapma söZü verdik. Şimdilik anlaştık gibi. Arada sırada Fadik ani ziyaretler yapınca Ada iki gözü iki çeşme "anne içeri alalım diye"ağlasa da  durum kontrol altında.

İkinci Çocuk için doğru zaman ne zaman?

Ada kasımda üç yaşını bitirmiş olacak. Blogumda yazdığım gibi çoktan yuvaya başladı bile. Ben de işsiz bir anne olarak, fiilen evde oturmamın ikinci gününü yaşıyorum. (Adanın okuluydu, alışmasıydı derken okul etrafında dikildim iki hafta). Sabah kalkınca etrafı topla, yemek yap falan derken iyi hoş ama hayat da böyle geçmiyor. Ada okula gidince, sağda solda gördüğüm bebeklere sulanır oldum. Ada'nın bebekliği gözümde tütmeye başladı. Bir de ben sap gibi tek çocuk olduğumdan Ada'nın hep bir kardeşi olsun istedim. Hatta evlenmeden önce bile çocuğum olsa iki tane olsun derdim. Küçükken annesini hamile gördüğü rüyalardan uyanmak istemeyen, annesinin her gün "kardeş istiyorum" diye başının etini yiyen ben, ikinci çocuk fikrine sıcak baksam da bir türlü cesaret edemiyorum.
Doğru zaman ne zaman diye kendime sorunca, şimdi değil diyorum. Çünkü ikinci çocuk için sonsuz bir sabır lazım. İlk çocuktan kalan uykusuz gecelerinin hesabını kapatmış, iyice dinlenmiş olmak lazım. İlk çocuğunun alerjisinin, gece yerli yersiz kalkışlarının geçmiş olması lazım. İlk çocukla geçirilen zamanın doyurucu olması, arta kalan zamanı da karı-koca paylaşıyor olmak lazım. Kısacası lazım da lazım... Düşününce ben bunların hiç birine sahip değilim. O yüzden kendimi deli misin otur oturduğun yerde sanki ilk çocuğuna çok geniş zamanlar ayırabildin de ikincisini istiyorsun diye avutuyorum. Ayrıca çocuğunuzu özel okulda okutmak için dökeceğiniz servet ve bunu iki çocuk için birbirinin yaşam standardından kısmadan yapmak, iki kardeşin imkanları eşit olarak dengeleyebilecek gayreti göstermek de cabası. Ada'ya soruyorum bazen "kardeş istiyor musun?" Diye. Ama onun cevabı çok net "Hayır, istemiyorum. Ben bebek olmak istiyorum zaten". Kesin ve net istemiyor çocuk. Babamız da zaten beş bakıcı değiştirip ihaleyi anneme bıraktığımız için çocuğun bakımı konusunda endişeli. Kısacası bir ben deliyim evde, benden başka herkes akıllı :)
 

Wednesday, September 17, 2014

Yeni Aktivite-Ellerden Kuş Yapma

Henuz issiz bir anne olduğum için, ada okula başlamadan önce sağda solda gördüğüm zamanla biriktirdiğim ama bir türlü yapmaya fırsat bulamadığım aktiviteler için zaman buldum. Önce şevkle başladım ama özenle kestiğim, renklerine ayırdığım kağıtları ada başından aşağı konfeti gibi atınca zaman zaman hevesim kırıldı. Ama bu etkinliği severek yaptı, o yüzden paylaşmak istedim. Önce Ada'nın elinin şeklini boş bir kağıda çizdik. Sonra aynı şekilden kağıtlar kestik, (ne kadar fazla olursa kuşunuz o kadar gösterişli oluyor). Ada beyaz kağıtları değişik renklere boyadı. Ben resim defterine muhteşem çizim yeteneğimi konuşturarak bir kuş gövdesi çizdim. Ada da boyadığı  kağıtları yapıştırdı. Ada severek yaptı, açıkçası benimde hoşuma gitti.  Kuşun ne kuşu olduğu belli değil ördek mi, tavuk mu, ben tavuskuşu niyetine yaptım.


İlk Okul Hastalığı Hoşgeldin!

Ada geçen haftayı iyi atlattı. Okula severek gidiyor. Cuma günü eve döndüğümüzde bir burun akıntısı başladı. Hapşırdı, öksürdü derken hafif bir ateşi çıktı. Baktık televizyonun karşısındaki koltukta yayılmaya başladı anladım ki ateşi yükseldi. Veliler arası whats up'la kurduğumuz haberleşme ağından da öğrendim ki beş çocuk daha hastalanmış Ada gibi. Okuldan kaptığımız ilk hastalık ne dir, ne değildir diye hemen doktorumuz Nesim Bey'e gittik. Yine nefes açıcılar ve serum fizyolojiklerle yırttık. Bu sefer inat ettim ateş düşürücü vermedim. Ilık duşlarla indirdik ateşini. Çok sıkıntılı bir süreç yaşamadık allaha şükür, dinlensin diye pazartesi okula göndermedim. Hafta sonu da okula gitmek istiyorum diye tutturdu,  bu ara ona uzun geldiği için Salı günü koşa koşa gitti okuluna. Biliyorum bu yıl çok hastalanacaklar, daha dakka bir gol bir olduğu için biraz üzüldüm ama mikrop alış verişi yapmaları da bağışıklıklarının gelişmesi için önemli. Bakalım bu yıl neler yaşayacağız? Umarım en az hastalıkla atlatacağımız bir yıl olur.

Tuesday, September 9, 2014

İlk Okul Anılarım

Ada'nın okula başlaması benim ilkokul anılarımı depreştirdi. Ada'yı okuluna götürdüğümüzde öğretmenler çok sıcak karşıladılar, okul zaten başlı başına çok eğlenceli bir yere benziyordu.  Okulun içindeki medivenlerin her bir basamağı farklı renge boyanmıştı, duvarlar bembeyaz tertemizdi.  Okul adeta hansel ve gratel masalında çocukları cezbeden o hertarafı şekerlemeden yapılmış ormanın içindeki eve benziyordu. ( Sonu öyle olmasın o ayrı ☺️).  Üzerinde ilk gün hatırası yazan siyah bir kumaş çocuklaın önünde poz vermeleri için  giriş kapısına asılmıştı. Okulun tüm bu sıcak karşılamasını görünce ilk okula başladığım günü düşündüm. Benim ilkokulumun duvarları griydi, nerdeyse siyaha çalıyordu rengi. Yerler siyah çiniydi, teneffüslerde koridorda dolaşan çocukları kar kış dinlemeden bahçeye atıyordu öğretmenler. Hani tamam çocuklar her havada dışarı çıkmalı ama üzerimde sadece incecik önlükle sırf koridorda dolaşıyorum diye kar yağarken dışarı çıkarıldığımı bilirim. Simdi velilerin sorduğu en önemli soru çocuğun özel ve yeterli ilgi görmesi için snıf mevcudu iken, benim ilkokul yıllarımda sınf mevcudumuz 66 kişiydi. Sıralarda üç kişi oturuyorduk. Hele ben solak olduğum için her sınıf  oturma planı yapıldığında, sırf sıranın solunda oturmak için öğretmenime solak olduğumu hatırlatıp ikna etmem gerekiyordu. İkna edemediğim zamanlarda oluyordu o zamanda solumdaki kişiyle dirsek kavgası yapıp eve morarmış dirseklerle  dönüyordum. Öğretmenimizin sorduyu soruyu bilemeyenler tahtada ecel teri dökerlerdi,  tahtada sözlüye kalkıp altına kaçıran çok kişi olmuştu bizim sınıfta.  Hatta aynı soru bana yöneltilince  şöyle okkalı bir tokat yemiştim. Yaptığımda beş kardeş arasında beşer beşer dağılan ama her seferinde üç tane artan cevizin  kaç tane olduğunu bulamamaktı. Benim ilkokul yıllatımda  Öğretmenler hem döver hem severdi.. Otoriter öğretmenler sevilirdi.  Şimdi herşey değişti benim korkudan tuvalete gitmek için izin isteyemediğim ilkokul öğretmenim şimdi çok popüler bir özel okulda müdür, çocuğa sevgiyle yaklaşılması gerektiği konusunda paylaşımlar yapıyor. Eminim eğitimde şiddet olmaması gereğinin ateşli bir savunucusu olmuştur.
Dediğim gibii değişti herşey  velilerin cebinde para oldukça değişti, çocuklar özelleşti . Ne diyim yaşasın kapitalizm !!! 😞

Şimdi Okullu Olduk !!!

Bu yıl gerçekten değişik bir yıl oldu bizim için,  öncelikle İstanbul'da asla ayrılamam dediğim  Anadolu yakasından  Kadiköy'den taşındık, hem de  İstanbul'un  ta öbür  ucuna.  Bir avuç yeşillik için toprak kokusu için yaptık bunu. İyi de yaptık pişman değilim.  Ada'nın  okulu başladı bir yandan bugün ikinci günümüz. Geçen hafta üç gün süren bir oryantasyon oldu.  Üç gün boyunca iki saate yakın okulda kaldı çocuklar, anneleri ve babaları ile birlikte.  Bu hafta tek başınalar  o yüzden kimi ağlıyor, kimi  etrafı izliyor, kimi ise adapte olmuş öğretmeni dikkatle dinliyor.  Bizimki etrafına bakınıp inceleyenlerden.  Şimdilik her şey iyi gidiyor ama  Ada alerjik olduğu için okulun menüsüne benzer yemekleri evden yapıp götürüyorum.  Bu durum gerçekten zor oldu.  Hayatımda ilk defa mantı yaptım. Mantıyı yaptım ama şekilleri oldukça garip oldu. Mantının içinde kardan adama benzeyen taneler bile var o kadar söylüyorum. Bir de iş hayatına devam ediyor olsaydım nasıl olacaktı bilemiyorum.  Resmen her gün catering firması gibi çalışıyorum evde. En korktuğum şeyse Ada'nın  yemek sırasında başka bir arkadaşının tabağından bir şey yemesi. Umarım böyle bir şey olmaz... Yuvaya verince biraz rahatlarız demiştik ama alerji durumundan dolayı çocuklar yemek yerken Ada ne yiyor diye gözetlemeye gidiyorum. Dün okulun yangın merdivenine çıktım görünmemek için, artık yarın ne yaparım belli değil. Kameralardan izleseler bu kadın çatlak diyecekler. Yine, yeni bir maceraya yelken açmış bulunuyoruz. Umarım bu yıl bütün çocuklar için iyi başarılı, yaratıcılıklarının ön plana çıktığı, yeni şeyler öğrendikleri, güzel hatıralarla dolu bir yıl olur.