Followers

Sunday, June 8, 2014

İstanbul Oyuncak Müzesi


      Bugün Ada'yı alıp babamızla birlikte İstanbul Oyuncak Müzesine doğru yola çıktık. Müzeyi Ada doğmadan çok önce gezmiştik. Ama bu sefer ilkinden oldukça farklı bir gezinti oldu bizim için.
     İstanbul Oyuncak Müzesi Sunay Akın'ın dünyanın çeşitli yerlerinden bir araya getirdiği oyuncaklardan oluşan bir müze. Farklı ülkelerin, farklı dönemlerin oyuncakları müzede sergileniyor. İstanbul Oyuncak Müzesi evlenmeden önce ailemle yaşadığım eve çok yakın olmasına rağmen sadece bir kez gitmiştim. O zaman gittiğimde ilginç gelmiş ama ikinci kez ziyaret etme hissi uyandırmamıştı bende. Bugün gidişimizde ise Oyuncak müzesini oldukça değişmiş gördüm. Kış Bahçesi açılmış, kapısı kış bahçesine açılan bir sınıfta çocuklar için çeşitli aktiviteler düzenleniyormuş. Mesela bugün ahşap boyama atölyesi vardı. Biz Ada yapar mı falan diye çekingen adımlarla atölye'ye doğru ilerlerken ada koşup atölyeye girdi, Eline hemen salyongoz şeklinde kesilmiş bir ahşap bulup, taburesine oturdu başladı boyamaya. Babasıyla biz bakakaldık. Atölye sırasında çocuklar serbestti öyle herhangi bir öğretmen, yönlendiren kimse yoktu ama bir sürü çocuk bir araya gelmiş ahşap boyuyordu. Bizim de hoşumuza gitti.
     Kış Bahçesinde ise oldukça kalabalık bir Grup İKSV tarafından düzenlenen bir müzik etkinliği için bir araya gelmişti. Bahçeye tam not verdik vesselam. Zaten kapıdan girişte kocaman üç tane zürafa, nasrettin hoca heykeli, ve bahçede bulunan dev satranç Ada'nın oldukça ilgisini çekti. Ahşap Köşkün içine girdiğimizde bizi bir sürü oyuncak karşıladı. Hepsinin ayrı bir öyküsü vardı, biz de tek tek dinledik bu öyküleri. Plastik oyuncaklar, Bez bebekler, teneke oyuncaklar bizi büyüleyen bir geçit yaptılar. İlginç Şeyler öğrendik mesela Müjdat Gezenin bir oyuncak tasarladığını ve bu oyuncağın herkesi dört elle kucaklasın diye dört kolu olduğunu gördük. Ada'yı da beni de en çok etkileyen müzenin Sirk Odası katındaki oyuncak evler oldu. Avrupada "Doll House" adı verlen bu evler aslında yaşanılan evin içini ve hayat tarzını yansıtmak için yapılan minyatür maket tarzında objelermiş ve bu objelerle çocukların oynamasına izin verilmezmiş, genelde salonda vitrin gibi kapalı bir camın içinde dururmuş ama çocukların oyun hevesleri hiç azalmadan devam edince bu minyatürler "oyuncak ev" adıyla çocukların oynaması için piyasaya sürülmüş. Oyuncak evlerde o kadar ince detaylar vardı ki, görünce şaşıp kaldık. Masanın üstündeki yemek tabakları, Gümüş pasta takımları kadehler, evdeki insanlar, sanki herkes gidince canlanıp yaşamaya devam edecek gibi duruyorlardı. Bu maketlerin pastane, kasap şeklinde yapılmış olanları da vardı.
   Tren Odası, Harita odası ismindeki tüm odalar isminin hakkını veren çeşitlilikte oyuncaklar içeriyordu. Harita odasında Beatles'ın "Yellow Sub Marine" adlı parçası için yapılmış olan oyuncak denizaltıyı gördük. 
Ama bir oyuncak vardı ki o biraz buruk bir oyuncaktı çünkü Konya'da meydana gelen depremde göçük altında kalan yedi yaşında bir kızın elinde olan oyuncakmış, sonra o küçük kız büyümüş öğretmen olmuş, tonton bir emekli olduğunda da depremde beraber göçük altında kaldığı bebeği Müzenin Hastane Odasındaki yatağa yatırmış, ve bebeğini müzeye bağışlamış.Dediğim gibi her oyuncağın bir öyküsü var. Siz de dinlemek isterseniz Oyuncak müzesine gitmenizi tavsiye ederim.

Belki yardımcı olur diye linki aşağıda;


Not: Müzeye giriş 10 TL, ama girince oyuncakların hikayesini dinlemek için elektronik bir rehber veriliyor almanızı tavsiye ederim, Aslında bu konuda yönlendirseler iyi olur çünkü ilk gidişimizde böyle bir şeyden haberimiz yoktu, ne nedir çok anlayamadık. Bu sefer hikayeleri kulaklıktan dinleyince oldukça etkilendik.


Satranç oynayamasakta çok ilgimizi çekti :)
                                     
                                          Atölye çalışmasına katıldık, ahşap boyama yaptık.

Depremzede sahibinin müzeye bağışladığı bebek..Onun da bir kolu depremde yara almış.

Oyun Evi "Doll House"






























                                           Çeşit Çeşit Barbie Bebekler




No comments:

Post a Comment